Kahve Keyfi

Ne Yediğini Ne İçtiğini Bil
Bir Fincan Keyif
Dünyada Türk adının sık sık geçtiği bir konu da kahvedir. Türk kahvesinin adını ve ününü duymayan azdır. Fakat gerçek tadını bilenlerin sayısının fazla olduğunu söylemek zordur. Kahve alışkanlığını Türklerden alan Avrupa ülkeleri sonradan kendi tarzlarını geliştirmişlerdir. Geleneksel Türk kahvesi hazırlanışı, pişirilmesi, sunulması, araç ve gereçleriyle ayrı bir kültürdür.
Günlük hayatımızın neredeyse ayrılmaz bir parçası haline gelen kahvenin tarihsel serüveni hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğumuzu acaba hiç düşündük mü? Eskiler “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” derler ve bu enfes tabirle kahvenin toplumsal ilişkilerdeki olumlu rolünü açık bir şekilde ortaya koyarlar.
Kültürümüzde kendine özgü bir yeri olan kahve, vazgeçilmezlerimiz arasındadır. Daha önünüze gelmeden kendini kokusuyla hissettiren kahve, bir dinlenme vesilesi ve sohbet bahanesidir. Anadolu’da toplumsal yaşamda kahve öylesine geniş bir yer edinmiştir ki, konur diye adlandırılan kahverengine, kahvenin gelişinden sonra kahve-rengi denmeye başlanmıştır.
Kahve gündelik yaşamda da büyük öneme sahiptir. Kahvaltı kelimesinin açılımı kahve altıdır. Sabahları kahve içmeden önce yenilen yemek demektir. Kültürümüzde kahvaltı adeta sabah kahvesinin aperatifidir.
Anadolu’nun pek çok yöresinde kahve, tedavi edici özelliğinden dolayı halk hekimliğinde de sıklıkla başvurulan bir içecektir. Kaynatılarak içilmesinin yanı sıra kuru halde tüketilmesinin de mide rahatsızlığı başta olmak üzere çeşitli hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir .
Türk kahvesinin Avrupa'da tanınmasını sağlayan olay diplomatik bir girişimdir. XIV.Louis, Girit Savaşında Osmanlı’ya karşı Venediklileri desteklemişti. Bu nedenle Türk-Fransız dostluğu bozulmuş, İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi, Sadrazam tarafından tokatlanmıştı. Türkler, Akdeniz ve çevresindeki denizlerin üçte ikisine hâkimdiler. XIV.Louis’nin tutumu üzerine, Fransız ticaretini engelleyen tedbirler aldılar.Bunun üzerine Fransa Kralı telaşa düştü. İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi La Haye, Paris’e bir Türk elçisi yollanırsa tüm anlaşmazlıkların çözümlenebileceğini leri sürdü. Osmanlı, büyükelçinin bu teklifini kabul etmiş, fakat Fransa’nın istediği gibi yüksek rütbeli bir devlet adamını değil, Süleyman Ağa adında orta kademedeki bir subayı göndermeye karar vermiştir. Süleyman Ağa’ya 12 kişilik bir maiyet ve bir miktar tahsisat verildi. Fransa Türk elçisinin bütün masraflarını üzerine almayı kabul etti. Buna rağmen Fransızlar, Paris’te padişahın bir elçisini görecekleri için gururlanıyorlardı. Süleyman Ağa, 4 Ağustos 1669’da Fransa’ya ayak bastı. Bir Türk Elçisinin , cihanın en büyük temsilcisinin gelişi, “Fransız milletinin gururunu” okşamıştı. Halbuki Osmanlı özellikle siyasi tavrını beğenmediği XIV.Louis’nin gururunu kırmak için, Süleyman Ağa adında adı sanı işitilmemiş, rütbesi oldukça düşük birini yollamıştı.
Osmanlı kıyafetlerinin Avrupalı kadınlar için model oluşturduğu, mehter müziğinin taklit edildiği o günlerde, yılında, Osmanlı elçisi Süleyman Ağa’nın Paris sosyetesine kahve davetleri düzenlemesi, Fransa’da kahvenin daha büyük ilgi görmesini sağladı. Hoşsohbet, nüktedan biri olan Süleyman Ağa’nın elçilik konağında porselen fincanlarda ‘sihirli içecek’ olarak tanıttığı kahve içmeye davet edilmek, Paris ileri gelenleri için büyük bir ayrıcalık sayılırdı. Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa, Türk kahvesini Paris'in önde gelenlerine ikram ederek kahvenin Avrupa'daki macerasını bir ileri adıma taşımış oldu. Günümüzde Fransa ile yaşadığımız diplomatik sorunları düşününce insan nereden nereye diye düşünmende edemiyor…
“Türk kahvesi” adıyla ilk uluslar arası markamız sayılabilecek kahve; güzel bir içecek olmasının yanı sıra pek çok deyime, atasözüne, şiire ve türküye de konu olmuştur. Kahve kültürümüze o kadar yerleşmiştir ki, kız isteme sırasında damada ve müstakbel dünürlere kahveden başka bir içecek ikram edilmez. Kahve müstakbel gelin adayı tarafından pişirilmelidir. Genç kızın pişirdiği kahvenin lezzeti, köpüğü ve kıvamı onun ne kadar maharetli olduğunu göstermesi açısından bir sınav niteliği taşır. Kız istemeden önce görücüler gelir ve görücülere yine gelin adayı kahve pişirir. Görücülerin pişen kahveden memnun olması önemlidir. Aynı zamanda damadın kahvesine tuz katmak ve böylece damadın müstakbel eşi için nelere katlanabileceğini ölçmek fıkra tadında tatlı bir oyundur. Görücü usulü evlilikler artık pek olmasa da, günümüzde halen daha kız isteme, misafirlere kahve ikram etme ve damadın kahvesine tuz katma yaşayan geleneklerimizdendir.
Kültürümüzün önemli bir parçası olan kahveye, yani Türk kahvesine sahip çıkmalıyız. Günümüzde özellikle hazır granül kahveler pratiklikleri ile çok sık tüketilir oldu. Ancak asla ve asla o kahveler Türk kahvesinin yerini tutamaz. Bütün dünyada "Türk" olarak bilinen kavramlardan biri olarak Türk kahvesi , kültürümüzün bir ürünüdür ve öyle kalmalıdır.