You are using an outdated browser. For a faster, safer browsing experience, upgrade for free today.
Blog & Makaleler

GIDA DENETİMLERİ YETERLİ Mİ?



Ne Yediğini Ne İçtiğini Bil

GIDA GÜVENLİĞİ İÇİN VATANDAŞ NE YAPSIN?

2012 yılından bu yana Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (şimdiki adıyla Tarım ve Orman Bakanlığı) yılda 2 defa yurt çapında yaptığı gıda denetim sonuçlarını açıklar ve hile yapan firmaları teşhir ederdi. Yayınlanan listelerde; bırakınız merdivenaltı firmaları, tanınmış markalar içinden bile taklit ve tağşiş yapanlara rastlardık. O denetimler de çok sınırlıydı ama en azından sektör içinde utanma duygusunun da ağır basmasıyla verilen cezaların caydırıcı olması umulurdu.  Geçen hafta Tarım ve Orman Bakanlığı 229 firmaya ait 386 üründen oluşan taklit ve tağşiş listesini yayımladı. Listede ne ararsanız var... Zeytinyağı, tereyağı, et ve süt ürünleri, çikolata, alkolsüz içecekler, baharatlar, margarin, çay, kahve, kuruyemişler… Daha doğrusu Bakanlık ne aradıysa onları buldu.  Yani 2012’den berş değişen  bir şey yok.

Gıda kontrolü deyince, nedense yalnız bakanlığın kontrolü anlaşılıyor. Fakat bu konuda her şeyin devletten beklenmesi yanlıştır. Gıda kontrolünün; kamu, işletme ve tüketici tarafından gerçekleştirilen bir yaklaşımla irdelenmesi gerekiyor. Eğer işletme ve tüketici kontrolü yetersizse kamu kontrolünün başarılı olması beklenemez. 

Türkiye’de kayıtlı gıda işletme sayısı;  303.000’i satış yeri, 244.000’i tüketim yeri ve 83.000’i üretim tesisi olmak üzere 630.000 dolayındadır.   Ancak bu sayının gerçek işletme sayısını yansıttığı kuşkuludur. Çünkü, “kayıtdışı” ve “merdiven altı” ülkemizde en sık duyulan kavramlardan biridir.  Nitekim çalışmalar Türkiye’de kayıtdışı ekonominin %28.7 olduğunu gösteriyor. Kayıtdışının yaygınlığı açısından %45 oranı ile konaklama ve gıda hizmetleri ikinci sırayı alıyor. Kayıt altına alamıyorsak nasıl kontrol edeceğiz?

Konferanslarımda soruyorum: ‘ne yediğinizin farkında mısınız?” Dinleyicilerde doğal olarak soruyor ’ Çok güzel, farkında olalım da nasıl? Sıradan vatandaşın  bilmesinin tek yolu etikete okur yazarı olmak. Buna alıştık. Bakıyorum: menşei, içindekiler, üretim yeri, tarihi… Bir sorun görünmüyor. Bakanlıkça denetlendiğine dair bir şüphemiz de yok elbette. Ta ki zaman zaman yayımlanan taklit ve tağşiş listesiyle karşılaşana kadar. Bu liste ile marketlerde satılan ürünlerin bir kısmını tüketirken, örneğin; zeytinyağı yerine başka tohum yağları, tereyağı yerine nişasta tüketiyor olabileceğimizi öğrendik. Bir kısmında da ilaçların  olduğu tespit edilmiş. Halk sağlığını tehdit eden ilaçlar bunlar. Tabii biz ürün alırken etikette glikoz şurubu, farklı tohum yağları , sakatat ilave ettik gibi maddelerle karşılaşmıyoruz. Bunlar zaten laboratuvar analizi olmaksızın tespit edilebilecek şeyler de değil.

Tarım ve Orman Bakanlığı da ‘tüketicinin bilgisine arz etme’ görevini üstlenmiş, liste yayımlıyor. Liste herkese ulaşabiliyor mu, bilmiyoruz. Bu ürünler markete gelene kadar neden denetlenmiyor; satışı neden yasaklanmıyor; üretim aşamasında bakanlık hangi tür denetimleri yapıyor gibi sürece dair belirsiz bir dolu soru var. Yani tüketici bilgisine arz etmek elbette yeterli değil. Burada denetimler kadar firmaların iyileştirilmesi, kesilen cezalara rağmen yeniden başka bir ad ya da marka adı altında şirket kurarak insan sağlığını tehdit eden üretim yapılmasının engellenmesi kritik önemde. Bu gıda teröristi firmalar isim değiştirerek işlerine devam ediyor. Burada önemli olan denetim sonrası yaptırımlar. Gıda güvenliği tek başına denetimlerle sağlanamaz. Geçtiğimiz sene bir seçim çalışması olarak da kullanılan tanzim satıştan tutun, şarbon krizine, soğan stoklamaya, hasatını satmak yerine sokağa döken çiftçiye,  zehirli ot karışan ıspanağa kadar… Kaldı ki gıda güvenliğine ilişkin her sorunda üreticiyi suçlayan ortamda  gıda güvenliğinden de söz edilemez. Gıda kontrolü açısından tüketici anahtar niteliğindedir. Satın almadan önce ambalajı kontrol etmiyorsa, etiketi okumuyorsa, rastladığı aykırılığa tepki vermiyorsa işlevinin yeterince farkında değil demektir. Mutlaka ne yediğimizin farkında olmalıyız. 

Ben  etiket okumayı öğütlerken ilaçların gıdalarda bulunması affedilir bir durum değildir. Gıdada teröristleri  sağlığımızı hedef alıyorlar. Gıda üretimi yapanların ciddi eğitimlere tabi tutulmaları gerekir. Denetimlerin tek başına yetersiz  kalacaktır.  Gıdada yüz kızartıcı suçlar kavramını artık açık açık konuşmalı ve sınırlarını kanunla çizmeliyiz. Sorunu çözümsüz kılan gıda üretiminden anlamayan, iş  ahlakı kavramından uzak kişilerin gıdayı rahat bir gelir kapısı olarak görmesi ve haksız kazanç elde etme çabalarıdır. Gıda ürünlerinde yüz kızartıcı suç işleyenlere yönelik sadece para cezası kesilmemeli, aynı zamanda üretimden de men edilmesi gerek. Çünkü gıdada sahtecilik, taklit ve tağşiş yapanlar, işini hakkıyla yapan üreticilere zarar veriyor.

  • Paylaş